Başköylü Hasan Efendinin oğlu Ağa Dede (Kamer Canpolat) Hakka yürüdü,sevenleri ve ailesine başsağlığı diliyoruz.
Başköylü Hasan Efendi Kimdir
Mürşidim Hasan Efendi Rumi 1312 Miladi,1896 yılında Çayırlı Başköy’de dünyaya gelmiştir. Babası Kureyşan ocağından Kamber Ağa dede, annesi ise İsmet Hanımdır. Eski rüştiye yani bugünkü ortaokul mezunudur. O günün koşullarında rüştiye okulunu bitirmek çok önemli bir eğitim aşaması idi. Bir dönem eğitmenlik yapmıştır. Hatta nahiye müdürlüğü yaptığına dair bir takım söylentiler varsa da tam olarak bu konuda sağlam bilgiye ulaşmış değiliz. 21 yaşında iken kavaklı mezrasından Yusuf ağanın kızı Elif hanımla evlenir. Bu evlilikten 6 erkek 5 te kız çocuğu doğar. Bu çocukların hepsi çocuk yaşta iken Hakka yürürler. Kendisi bir
dörtlükte bu konuyu şöyle dile getirir:
Millet kulağınıza koyun sözümü
Size bağlamışım doğru özümü
Kurban verdim oğlum ile kızımı
Yazıyı yazın mezarım kaybolmasın.
Kendi çocukları yaşamadığı için kardeşinin oğlu Kamber Canpolat dedeyi çocukken evlatlık
alır ve kendisinden sonra Kamber Dedenin yolunu süreceğini beyan eder.
Mürşidim Hasan efendi soy olarak ifade ettiğimiz gibi Kureyşan ocağından olup Dersim in
Ovacık ilçesinde Alaaddini Keykubat döneminde düzenlenmiş olan ve Şeyh Ahmet dede
ocağından getirdiği şecerenamesinde kendi soyunu 51 inci kuşaktan Hz Ali efendimiz ve Hz
Fatıma anamız vasıtasıyla iki cihan serveri Hz Muhammed’e bağlamaktadır.
Hasan Efendinin Yaşantısı, Hayata bakış açısı
Hakikat yoluna ikrar verip bende olan Hasan efendi Kemahlı Deli İbo dedenin ve onun
yarenlerinin sohbetlerine iştirak eder. Ne kadar kaldığı konusunda fazla bi bilgimiz
olmamakla birlikte onların süreklerinde gördüğü bir takım yanlışlıklar nedeniyle
kendilerinden uzaklaşıp Dersimin dağını taşını ziyaretlerini mekan edinir. İnzivaya çekilir 7
sene Aygır gölünde halvete girip nefsini terbiye eder ve ”Men arefe nefsehu fekad arefe
Rabbehu” yani ”Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisi şerifinin sırrına mazhar olup bu mübarek
kelamın hakikatine erer.
”Kişi ancak nefsini terbiye ile Hakka erer” diyen efendim helal lokma, temiz rızık yemiştir.
Yedi sene hiç buğday ekmeği yememiştir. Kendi dağarcığını sürekli yanında gezdirerek
herkes sofrasında yağlı ve benzeri lezzetli yemekleri yerken onun ise sofrası hep fakir sofrası
olmuştur. Hırsı, nefsi, şehveti kuvvetlendirecek yiyecek ve içeceklerden hep uzak durmuştur.
Bu nedenle Keçi ve Manda eti, sütü ve kanatlı hayvanların ürünlerinden asla yememiştir. Çay,
gazozlu ve alkollü içecekler yaşamına asla girmeyip tütünü kesinlikle haram görüp
içmemiştir.
Koyunun etinden sütünden ve yününden yararlanmıştır sadece.
İslam felsefesi alanında uzman Prof. Merhum Cavit Sunar Tasavvuf Felsefesi veya Gerçek
Felsefe adı ile kaleme aldığı kitabının 390 ıncı sayfasında Efendimin yaşamında ilke edindiği
bu konu hakkında aynen şunları yazar. ” İnsan hayatında koyun eti yerse, koyun sütü içerse ve
yün elbise giyerse tam bir sağlık ve zindelik içinde bulunur. Bu tam sağlık ve zindelikte en
büyük maddi cennet demektir. Sağlam bir vücuda malik olan bir ruh ta ilim tahsil etme
isti’dadının en yükseğine sahip olacağından, dolayısıyla, hakikat ilmine de ulaşabileceğinden
bilgice de, yani ma’naca da en büyük cennete girmiş olacaktır.” Bu da şu demektir ki
efendim ilmi olarak ta yaptığı her eylemin idraki ve bilinci içindedir.
Efendim zevk ve sefadan uzak durarak, hırsızlık, arsızlık, yalan, dolan, gov, gıybet, insanları
çekiştirme, zina gibi ahlaksızlıkları işleyenlerin Hakk’ın yolundan düştüklerini sürekli
sohbetlerinde dile getirmiştir.
Nikah konusunda asla taviz vermeyip nikahına sadık olmayıp eşini aldatan insanın yerin
göğün direğini yıktığını ve bu melaneti işleyen kulun derdine derman olmadığını, asla affa
uğramayacağını buyurmuşlardır. ”Elinle koymadığını alma gözünle görmediğini ve kulağınla
duymadığını söyleme” ilkesini yaşamış ve sevenlerine bu ahlaki yaşamı salık vermiştir. Hatta
bir keresinde bir yolculuk esnasında evlat edindiği Kamber dede yolda bulduğu bir at nalını
alırken: Derhal onu aldığı yere bırak, onu orya sen koymadın oradan senin alma hakkın yok,
diyerek azarlamıştır.
Döneminde İnsanların Hasan Efendiye Bakışı
Mürşidim Hasan efendi bu fena aleminde iken köy köy, şehir şehir halkını gezmiş görmüş derdi ile ilgilenmiş ihtiyaçları olan fakirleri araştırmış gücü nispetinde ihtiyaçlarını karşılamıştır. Erzincan, Erzurum, Dersim, Sivas, Malatya, Elazığ, İstanbul, Ankara ve daha bir çok şehirde tanınmış bilinmiş sevilmiş saygı görmüştür. Onu tanıyan bilen herkes efendinin Hak ile Hak olduğuna inanmış, saygıda kusur etmemiştir. Özellikle köylük yerlerde her kes Efendi bize gelecek nasıl olsa diye düşünerek onun yiyeceği peynir, yağ gibi süt ürünlerini koyun sütü ile ayrıca yapıp hazırlarlarmış. Hatta onun yatacağı yatağı dahi sadece onun için özel yaparlarmış. Ve o yatak efendinin dışında kimseye açılmazmış. Onun maneviyatından faydalanmak için köyüne kadar gelip kendisine baş vuran, hasta, yatalak, ya da çocuğu olmayan genç evliler gelip efendiye müracaat ederlermiş. Hakkın izniyle sıtk ile gelende eli boş dönmemiştir. Onun içindir Efendi bir nefesinde ”Dünyaya gelip gidenlere Hasani bir dükkandır” diyerek ilim, irfan ve manevi ışık yaydığını,
almasını bilene kapısının açık olduğunu dile getirmiştir.
Günümüz insanları Hasan Efendi yi Ne Kadar Biliyor Tanıyor Öğreniyor mu? derseniz:
Ne yazık ki günümüz insanı birinci kaynaktan Efendiyi tanıma, öğrenme yolunu tercihten çok
sağda solda ağızdan ağıza değişerek gelen sözlü bir kültürle tanıma yolunu seçmektedirler.
Okuma kültürü eksik olan toplumlarda bu genelde tercih edilmektedir.
Hasan efendi, günümüzde asıl önemli olan özellikleri ile değil kerametleri ile anlatılmaktadır.
Oda eksik bilgilerle yapılmaktadır. Efendim kemalet ehli bir insan olduğunu keramet ile işi
olmadığını kendi söylemesine rağmen efendinin asıl konuşulması ve anlatılması gereken
yönünün kemaleti olduğunun bilincinde olmamız gerekir.
Ahlaki yaşamı, insanlara verdiği öğüt ve nasihatleri, yemeden içmeye ve bütün insani
ilişkilerde uymamız gereken erdemleri yaşantımıza sokmalı ve efendinin sözlerini tutmalıyız
ki biz onun sevgisine layık olalım. Zahirsel bir sevgi ile Hasan efendiye bağlanmak yeterli
değildir. Onun yaşamını taklit etmeden, o şunu yemedi bende yemeyeceğim gibi
taklitçiliklerle Hasan efendi sevilmez. Hasan efendiyi seven, ona bağlanan her şeyden önce
helal lokma yemeli, nikahına sadık olmalı, ana baba hakkına, komşu hakkına riayet etmeli,
büyüğünü saymalı, küçüğünü sevmelidir. Ekonomik durumu yerinde olan, muhtaçları görüp
gözetmeli. Hastaları, yetimleri, kimsesizleri sormalı, yaralarına merhem olmalı. Sevgi emek
ister.
Son Olarak Türbesinin Konumu ve Önemi
Türbe ilk yapıldığı dönemden sonra Çayırlı Kelmizi köyünden Merhum İşadamlarımızdan
Sayın Hasan Turan tarafından sökülüp yenilendi. Ve türbenin yanında cem evi ve misafirhane
yapıldı. Gelen ziyaretçiler burada kurbanlarını tığlayıp lokma hizmetlerini yapmaktadırlar. Bu
hizmetleri yürüten bir derneğimiz vardır İstanbul merkezli. Başkanı ise Hasan efendinin
torunu Hasan Canpolat beydir.
Onlarda iş hayatlarından vakit buldukça her sene 1 Temmuz’da türbede efendimi anma Proğramları düzenlemektedirler. İstanbul’da da çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Gönül ister ki bu çalışmalar daha geniş kapsamlı olsun elbette. Lakin hayat şartları herkesin öncelikle evine ekmek götürmesini gerektirmektedir. Umarım bundan sonra bu etkinliklerin kapsamı genişletilir tıpkı Hacı Bektaş gibi Abdal Musa gibi ulusal etkinliklere dönüşür ve buna da ihtiyacımız var. Çünkü Hasan efendi hak ettiği şekilde tanıtılamıyor yeteri derecede fikirleri insanlara ulaştırılamıyor.
Kaynak : KADİR DOĞAN / Araştırmacı Yazar - Şair